Hayat, bazılarına kıyak geçiyor gibi gelir bazen. Bazılarını süründürürken, bazılarının altına uçan halı seriyor sanki. Rüzgarıyla şişiriyor yelkenlerini.
Çok uç noktalarda da düşünmemek lazım aslında. Hepimiz ara sıra başkalarına özenir veya imreniriz. “Keşke..” deriz. “Keşke benim de olsa, Keşke ben de öyle olabilsem, ben de yapabilsem…” Kendimizi anlamsız bir kıskançlığın ve kıyaslamanın içinde buluruz ve kıskançlığın doğası gereği isteriz. Hep isteriz.
Hep isteriz ama genelde tıpkı fade out ile biten bir şarkı gibi biter isteklerimiz, hayallerimiz. O kadar yavaş yavaş azalır ki bu aklımızda çalan hayallerimizin şarkısı, ancak bittikten, bitirildikten sonra anlarız ve sorarız ne zaman dinlemekten vazgeçtiğimizi. Sonra “neden?” diye sorar ve hayata, şansa, kadere küfrederiz. Hayallerini başarabilmiş başkalarına bakar ve yine imreniriz. İşte birçoğumuz böyle bir kısır döngünün içindeyiz!
"Başarılı olanlar ile başarısız olanlar arasındaki tek fark, başarısız olanların bıraktığı yerde başarılı olanların devam etmiş olmasıdır." diye bir cümle okumuştum zamanında bir kitapta. Aklıma çıkartmamak üzere kazıdım!
Tek yapmamız gereken peşini bırakmamak, inanmak. İnanarak istemek ve yapmak. Örneğin Tanrı’dan büyük ikramiyeyi kazanmak bir istektir. Ama sadece istemek yetmez. Gidip bir piyango bileti alın mesela. Bir adım atın. İsteyin ve inanın! Her şeyin daha iyiye ve güzele doğru yol almaya başladığını göreceksiniz.
İnanç hayatımızda her şeyin temelidir. İnanç aşk gibi güçlü ve mantık aranmayandır.
insanların başarısızlıklarını hayata yıkmaları ve bunu kıskançlıkla beslemeleri üzerine güzel kısa ve öz bir yazı olmuş tebrik ederim :)
YanıtlaSil