İki farklı sanatçı, Teoman ve Pat Benataar. İki farklı şarkı, iki farklı bakış açısı.
Pat Benataar'ın "Hit me with your best shot" şarkısı insanı oldukça motive edebilecek, gaza getirip harekete geçirebilecek sözlere ve melodiye sahip. Bunun yanında Teoman'ın da pek beğendiğim bir şarkısı, "En Güzel Hikayem"in nakaratı : "..bazen, ney yaparsan yap, olmuyor bazen.." Biri çok eğlenceli, bir ise biraz daha ağırdır ama ikisi de çok lezzetli şarkılardır.
Tabii Teoman'ın biz dinleyelim diye söylediği şey her zaman bir şarkı nakaratı olarak kalmıyor maalesef. Bazen gerçekliğin ta kendisi oluyor. Ne yaparsak yapalım olmuyor.
En nihayetinde hedefe ulaşamamanın sonucu olarak hayal kırıklığı, belki kızgınlık ve biraz da mutsuzluk...
Oysa zaman içerisinde yaşadıklarım, tecrübelerim bana farklı açılardan bakmayı öğretti. Artık ben hayata Teoman'ın şarkısını söylemiyorum kafamda melankolik bir biçimde. Artık ben kafamda Pat Benataar'ın şarkısını söylüyorum.
Çünkü artık öğrendim, biliyorum.. Eğer gerçekten ama gerçekten elinden geleni yapmışsa insan, ve yine de hedefine ulaşamamışsa, neredeyse başarının verdiğine yakın bir mutluluk yaşanıyormuş. Çünkü içinin rahat olması, kafanda soru işareti olmaması çok ama çok önemliymiş.
Hedef ne olursa olsun bakış açımız, algımız bizim duruşumuzu, tavırlarımızı, hislerimizi değiştirir. Tavırlarımız, hislerimiz ise bizi. Siz söyleyin hayata bakıp melankolik bir tonda vazgeçmişliğin şarkısını mı söylemek istersiniz? Yoksa kendinizden emin, kendinize güvenerek diğer şarkıyı mı?
21 Haziran 2014 Cumartesi
16 Haziran 2014 Pazartesi
"Satranç Hayattır"
Hayata en çok benzetilen oyundur satranç. Bir çok yerde, bir çok şekilde rastlarız buna. Belki de benim satrancı bu kadar çok sevmemin sebeplerinden biri de budur.
Satrançta kahramanlar yoktur. Takım oyunudur satranç, ekip işidir. 64 karelik savaş alanında 16 taşınızı, aklınızı, tecrübelerinizi ve pratik zekanızı en iyi ve en hızlı şekilde, eş zamanlı kullanmalısınız. Satranç durarak, düşünerek, acele edilmeden oynanır aslında. Doğru... ama siz yine de hızlı karar alma özelliğinizi geliştirin ki, rakibe düşünecek daha az zaman kalsın.
Takım oyunu oluşu, akla, tecrübelere, çabuk karar almaya dayalı oluşu hayatın kendisine benzetilmesinin sadece bir kaç sebebi...
Satrancı hayata benzettiğimiz gibi hayatta da satranç üzerinden benzetmeler yapılır bazen. "Oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konulur" ya da "Hayatının satrancında piyon mu yoksa vezir mi olacaksın" gibi..
Herkes kendi oyununu oynar hayatla ama piyon, vezir, şah olarak değil. Taşları oynatan olarak. Herkesin hayatında vezir diyebileceği, şah, kale diyebileceği önemli kişiler vardır. Bazıları ise piyondur. Ama Amerikalı GM Rueben Fine'ın da dediği gibi; "Piyon kaybetmektense parmak kaybetmeyi tercih ederim."
10 Haziran 2014 Salı
Sahte Kelimeler
Bir konuşmada, tartışmada dikkatimi anlatılanlara yeterince veremediysem, katılımım düşükse, konuşan kişiye aşırı ilgimdendir. Onu anlamak istememdendir.
Çünkü kelimeler anlatmaz her zaman doğruyu. Dürüst olmazlar her zaman. Ama eller anlatır. Gözler, bakışlar, duruşunuz anlatır pek çok şeyi, kelimelerle gizlenmek istenenleri…
Bu yüzdendir kendimi yeterince verememem, daha sessiz kalmam. Çünkü geriye çekilirim bir kaç adım. Büyük resmi ayrıntılarıyla görebilmek için. Çünkü ne kadar yakından bakarsak o kadar fazla şey kaçırırız etrafında olan! Ne kadar yakınsak, içindeysek bir şeyin o kadar çok aldanırız. Ne kadar yakın, dikkatli, içindeysek o kadar rahat aldatır sahte kelimeler.
Size bir şeyler anlatan insanları gözlemleyin. Bazıları birden fazla şey anlatıyor olabilir!!
3 Haziran 2014 Salı
Biblo Hayaller
Müthiş, sınırsız, tam yetkili bir özgürlük… Ben buna kısaca “Hayal” diyorum. Herkesin hayali ya da hayalleri vardır. Herkesin yarattığı başka bir dünyası vardır. O dünyada şeyi yapabilir, kim isterseniz olabilirsiniz. Kimseler size karışamaz, güç sizdedir. Sonuçta bu sizin hayaliniz. Kuralları siz belirlersiniz.
Kimi zaman çok uçuk olur bu hayaller, kimi zaman mantıklı. Bazen sadece hayal olarak olduğu yerde kalırlar, bazen de küçük de olsa bir adım atarız. Belki gülebilirler bu küçük adıma ama unutmamalı, milyonlarca kilometrelik bir yolun atılan ilk adımla başladığını.
Hepimzin sayısız hayalleri oldu ve bir çoğumuz bu hayallerini unuttu. Bazıları ise o ilk adımdan sonra vazgeçtiler, daha yola yeni çıkmış ve belki de daha ilk durağa bile gelmemişken.
Müzik oldum olası benim için bir tutku olmuştur. Dolayısı ile gitarım da öyle… İlk gitarımı aldığım günü unutamam. İlk defa hayallerimi avucumda tutuşumu… Günlerce gecelerce uğraşmıştım, çalışmıştım. Fena sayılmayacak derecede de çalıyordum.
Peki sonra ne olmuştu? Okul bitti, sonra askerlik, sonra iş derken, hayat başladı. Gerçekten de acımasızdı hayat, darbeyi ilk olarak hayallere indirdi. İlk önce onları uzaklaştırdı, dedi ki bana : “artık böyle şeylerle vakit kaybetmek yok!” Hayallerimin bana vakit kaybı olduğunu vurgulamaya başladı hayat ve ben de onu dinledim içimdeki hafif toplum baskısı kaygısıyla. Çünkü artık büyümüştüm böyle şeylerle uğraşamazdım.
Aradan belli bir zaman geçti ve ben şimdi şöyle bir baktığımda hayallerimin odamı süslemekte olan bir bibloya dönüştüğünü görüyorum. Arada sırada elimi atıp bir şeyler çalmak istesem de eski tutkuyu, heyecanı bulamıyorum. Ve koyuyorum “biblo”yu yerine, nazikçe.
Demek istediğim şey hayallerimiz biz istediğimiz müddetçe varlar. Onları bırakmak demek mutluluğu bırakmak demek. Hayaliniz ne olursa olsun bir kere yapıştıysanız yakasına bırakmayın. “Hayal” deyip geçmeyin. Çünkü “Hayal”in üzerine doğru atacağınız minicik bir çizgi onu “Hayat” yapar
Kimi zaman çok uçuk olur bu hayaller, kimi zaman mantıklı. Bazen sadece hayal olarak olduğu yerde kalırlar, bazen de küçük de olsa bir adım atarız. Belki gülebilirler bu küçük adıma ama unutmamalı, milyonlarca kilometrelik bir yolun atılan ilk adımla başladığını.
Hepimzin sayısız hayalleri oldu ve bir çoğumuz bu hayallerini unuttu. Bazıları ise o ilk adımdan sonra vazgeçtiler, daha yola yeni çıkmış ve belki de daha ilk durağa bile gelmemişken.
Müzik oldum olası benim için bir tutku olmuştur. Dolayısı ile gitarım da öyle… İlk gitarımı aldığım günü unutamam. İlk defa hayallerimi avucumda tutuşumu… Günlerce gecelerce uğraşmıştım, çalışmıştım. Fena sayılmayacak derecede de çalıyordum.
Peki sonra ne olmuştu? Okul bitti, sonra askerlik, sonra iş derken, hayat başladı. Gerçekten de acımasızdı hayat, darbeyi ilk olarak hayallere indirdi. İlk önce onları uzaklaştırdı, dedi ki bana : “artık böyle şeylerle vakit kaybetmek yok!” Hayallerimin bana vakit kaybı olduğunu vurgulamaya başladı hayat ve ben de onu dinledim içimdeki hafif toplum baskısı kaygısıyla. Çünkü artık büyümüştüm böyle şeylerle uğraşamazdım.
Aradan belli bir zaman geçti ve ben şimdi şöyle bir baktığımda hayallerimin odamı süslemekte olan bir bibloya dönüştüğünü görüyorum. Arada sırada elimi atıp bir şeyler çalmak istesem de eski tutkuyu, heyecanı bulamıyorum. Ve koyuyorum “biblo”yu yerine, nazikçe.
Demek istediğim şey hayallerimiz biz istediğimiz müddetçe varlar. Onları bırakmak demek mutluluğu bırakmak demek. Hayaliniz ne olursa olsun bir kere yapıştıysanız yakasına bırakmayın. “Hayal” deyip geçmeyin. Çünkü “Hayal”in üzerine doğru atacağınız minicik bir çizgi onu “Hayat” yapar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)